Türkiye’de Veli Olmak

Türkiye’de şu an halen eğitim ve öğretim hayatına devam eden çocukları olanlar bilirler. Türkiye’de veli olmak okul/ders/kitap masraflarını karşılamak için hayatını ertelemektir, neyin, ne zaman, nasıl değişeceğini ve bunun çocuğunu nasıl etkileyeceğini bilmemektir, elinden gelen en iyi okul ve hocaları bulmaya çalışırken çocuğunun zayıf not almasına tahammül edememektir, veli toplantıları çoğu zaman öğretmenin karşısında utanç duymak için gidilen yerlerdir ve bunlara sizlerin de ekleyeceğiniz daha çok madde olduğunu biliyorum.

Ama en önemlisi “bu çocuk ne olacak” kaygısını derinden hissetmektir.

Hiç unutmam, kötü not aldığım bir okul günü sonrasında eve geldiğimde annem telefondaydı, özel öğretmenimle konuşuyormuş. Çok şeker bir abla, arada derslerim konusunda yardımcı olmaya gelirdi, malum sosyal başarı tavan ama dersler eh. Annem de başarı odaklı ve son derece mükemmeliyetçi bir kadındır.

Telefonda beni çekiştiriyor, farkındayım ama asla oralı değilim. Sonuçta notumu söylediğimde zaten azarımı işitecek ve ağlayarak odama çekileceğim.

Telefon kapandı! Annem bir hışım salona geldi. Daha ben ne olduğunu anlayamadan bağırmaya başladı. Konu notumdan çok, notu aldıktan sonra sınıftaki arkadaşlarımla notum hakkında gülüp eğlenmiş olmamdı. Kabul edilemez bir notla bir de dalga geçmek ha?

Azarımı yedim, annem halen rahatlamış görünmüyordu ama sordu “kötü not alıp nasıl dalga geçersin, utanman gerekmiyor mu? Nasıl üzülmezsin?”

Cevabımı duyduğunda annemin surat ifadesi görülmeye değerdi.

  • Sen benim yerime üzülürken beni de o kadar üzüyorsun ki, bir de okulda mutsuz gezmek istemiyorum.

Sonrasında annemle notlarım üzerine eskisi kadar çok konuşmadık. Sanırım beni ne kadar üzdüğünü ve bu davranışın aslında beni olumlu değil olumsuz etkilediğini anlamıştı.

Ancak, hem dershanede çalıştığım dönemlerde hem de danışmanlık yapmaya başladığımdan beri karşılaştığım birçok veli/çocuk bu kadar şanslı görünmüyor.

Eğitim sisteminin yanlışlarını/doğrularını bir kenara bırakalım, sonuçta ben eğitim bilimci değilim ve bu alana girmeyeceğim. Ancak, velilerin davranışlarının çocukları nasıl olumlu veya olumsuz etkilediği konusunda buyurun saatlerce konuşalım. Başka bir açıdan da eğitim sistemi şu an kontrolünüzde değil, ancak kontrol edemediğiniz şartlar dâhilinde de olsa eylemlerinizden ve sonuçlarından siz sorumlusunuz.

Yazılarımı takip edenler bilir, örnekleri çok severim. Bu yüzden gene bir danışan hikâyesi paylaşacağım.

Üniversite sınavına girecek bir öğrencimin Birkman meslek seçimi raporları ile hedefini oluşturduk, Birkman aile ve davranışsal raporlamaları ile de aileye bu süreçte öğrenciye nasıl yaklaşması gerektiğini anlattım. Öğrencinin başarı elde etmesi için motivasyonunun sağlanması ve korunması, hedefini bilmesinden çok daha önemlidir.

Ancak, aylık seanslarımızda öğrenci sürekli anne ve babasının ona ne kadar kötü davrandığını ve ders çalışamadığını, zaten kendisinden bir şey olmasının beklenmediğinin ortada olduğunu anlatıyordu. Bir gün öğrencimden, hangi durumlarda sinirlendiklerini ve kızdıklarında neler söylediklerini yazmasını istedim. Sonra da ebeveyni arayıp bir görüşme talep ettim.

Ebeveyn ile buluştuğumda, öncelikle “kızılan durum ve hareketler” başlığını irdeledik. Her seferinde sözel olarak aslında ne kadar üzüldüklerini, çocukları için kaygı duyduklarını anlattılar. Onlara üzüldüklerinde, kaygılandıklarında nasıl davrandıklarını sordum. Evet, nasıl sözler söylediklerini ve aslında üzüntü veya kaygılarını çocuklarına “öfke” olarak yansıttıklarını biliyordum. Ancak, benden çok bunu onların fark etmesi gerekiyordu.

Türk toplumu olarak bizler negatif duygularımızı çoğunlukla öfke olarak ortaya koymayı öğrendiğimiz için, ne kadar geri bildirim versem de sonuç hep aynı oldu. İki hafta sessizlik ve sonra tekrar kavgalar. Ebeveyni tekrar çağırdım, anlayamadılar, bir de bana kızdılar “sizin bizim çocuğumuzla çalışmanız gerekmiyor mu? Sonuçta halen onun sorunlarını çözemediniz!”

Görüşmeye geldiklerinde kızgın bir suratla, sesimi yükselterek, yaptıkları hatalar üzerine onların çocuklarına sarf ettikleri cümleleri kullanarak konuşmaya başladım. Önce bir şaşkınlık yaşadılar. Sonra kızmaya başladılar, “Siz kim olduğunuzu sanıyorsunuz?”, “Kiminle konuştuğunuzu sanıyorsunuz?”, vb…

Ben onlarla bu şekilde konuştuğumda kendilerini nasıl hissettiklerini sordum. Kızmaya devam ettiler. Oğullarının yazdığı kâğıtları önlerine koydum. Bu cümlelerin kendilerine ait olduğunu hatırlattım. Çok şaşırdılar ve ilk defa aslında çok sevdikleri oğullarına ne yaşattırdıklarını, ne hissettirdiklerini anladılar.

Bir hafta sonra öğrencimden bir telefon aldım. Anne ve babasının mucizevi bir şekilde nasıl da yumuşak davranmaya başladıklarını, tam da Birkman raporlarındaki gibi ve sevgiyle yaklaştıklarını anlatıp, bir sihirli değneğim olup olmadığını sordu. Eh büyüklerimiz boşuna dememiş, bir musibet bin nasihatten iyidir diye.

Lafı daha fazla uzatmayacağım, ama bu örneklerle her gün ve neredeyse her ailede karşılaşıyoruz. Ebeveynler farkında olmadan ve istemeden çocuklarına sonradan öz güven eksikliği, öz değersizlik, öfke kontrolünde zorlanma gibi problemler yaşamalarına neden olacak davranışlar sergilediklerini göremiyorlar.

Üzerine, eğitim ve öğretimin ezberci ve öğrencileri yarıştıran, başarıyı sadece sınav notlarına bağlayan bir sistem olması da tuz biber ekiyor.

Sistemi kontrol edemezsiniz, ancak çocuğunuzun başarılı, öz güven sahibi, mutlu ve kendi potansiyelini gerçekleştirebilen bir yetişkin olması için kendi öz farkındalığınızı geliştirerek davranışlarınızın ve sonuçlarının kontrolünü elinize alabilirsiniz.

1 Ekim Pazar Ankara Etki Terapi Merkezi’nde ebeveynlerle Birkman Metodu ile Aile İçi İletişim Stillerini çalışıyoruz, sizleri de bekleriz. Daha fazla bilgi için:

http://etkiterapi.com/index.php/hizmetlerimiz/makaleler/item/438-1-ekim-2017,-birkman-metodu-ile-aile-i%C3%A7i-ileti%C5%9Fim-stilleri

No Comments

Post A Comment